17 Kasım 2016 Perşembe

Dinozoring Taym / Eski Yazılar # 1 - Türk' ün Yabancı Dil ile İmtihanı



Soranlara İngilizce ve Almanca bildiğimi söylüyorum, halbuki bu 2 dil de benim onları bildiğimden habersiz... 

Ortaokul yıllarımdan itibaren kendimi bir yabancı dil öğrenme silsilesi içinde buldum ve fakat, gerek pratiksizlik gerek iş sahasında kullan(a)mama sonucunda, bu diller köreldi de köreldi...

 İngilizcem yine şarkı türkü bahanesiyle kör topal idare eder ama bir gün olur da Almanya' ya falan sürülürsem, halim harap beybi... 
Şimdiki bu yazımda, yabancı dil öğrenme sürecinde yaşadıklarımı ve düşündüklerimi naçizane aktaracağım...


* Ay Dont Kınov *


İngilizce dili benim için: " Aaa İngilizce biliyon mu? Bize bişey söylesene... Söyle işte bişey " açmazıyla başlar,  iş görüşmelerindeki " Hav loong hev yu wöööğkd for det kampıniii " artistlikleriyle biter... Arada bir sürü yaşanmışlıklar var tabi.



Bu dille ilk muhatablığım orta 1 e dayanır... Her genç gibi benim de ilk basamağım: My name is Didem, i am bilmemne years old cümleleriylen süslü klasik giriş ifadeleriydi. O dönemlerde derslerimize İngilizce branşı dışında her branştan öğretmen girdiği için de, çok ileri gidemedik zaten. 

Orta okulun son yıllarına geldiğimizde, yanlışlıkla olsa gerek, İngilizce öğretmenimiz olmuştu... O vakit, hayatımdan uzun yıllar çıkmayacak olan bir numaralı Tag Question örnek cümlesi : " The Postman is person Who Delivers Letters" hayatıma girdi... Kanımca mistır en misıs Bravn'dan kat be kat daha korkunçtur bu cümle...
O postacı bi' bırakmak bilmedi peşimi... Mektup mu teslim edecek, tebligat mı bilemedim arkadaş...



Yine ortaokulun sonlarına doğru, dinlemeye başladığım Iron Maiden, efendim Metallica gibi grupların ne dediklerini anlama arzusuyla, kendi kendime İngilizce'ye eğilimim arttı... Tabi o zamanlar amele olduğum için, koskocaman Redhouse sözlüğü kucağıma alıp içine de kaset kartonetini yayarak çeviri yapmaya çalışıyordum:) 

Çeviri kısmım sallanmakta olsa da, yabancı dil öğrenmekte hiç bir zaman zorlanmadım. Bu işin bana göre bööyle güzel bi matematiği, bi' büyüsü var çünkü...


Öğrenimime devam etmek için seçtiğim lise, bir anadolu meslek lisesi olması nedeniyle ilk yılım ağırlıklı İngilizce'li hazırlık sınıfı idi. Hayatımda ilk defa doğru dürüst dil öğrenebileceğim hem de bana kişisel olarak çok şey katabilecek üstünlükte 2 İngilizce öğretmenim oldu: Ümmühan Baş ve Nesrin Şener... Alfabeydi; selamınaleykümdü derken, yoğun bir dil öğrenme silsilesi içine girmiştim işte...



Ders kitaplarımızdan biri Hotline, birisi de Reflections idi.... Hotline, böyle yabancı dil öğrenen genç dimağlar düğümlenip kalmasın diye, içinde ergen kankalık ve aşk hikayeleri barındıran, sevimli olmaya çalışan bir kitaptı. Sue olsun, Terry, Kamala, Vince olsun; o yıllarımızda bizi streslerden kurtaran güzide arkadaşlarımızdı... Yalnız bu kitabın hıyarlığı içinde proje ödevi de barındırmasıydı ne yazık ki... Allah'ın nerdeyse her haftası projeler yapardık, Ümmühan hanım da asardı onları böööyle... Ben tabi amele ergen metalci olduğum için, hep abuk abuk projeler yapardım...



Hotline İngiliz İngilizcesi gösterirken, Reflections American takılırdı. ( Hee bi de Business bilmemne vardı o da American'dı sanırım ). Resmen stereo beyin sulanması oluyordum blogçuğum. 

Ümmühan hanım'ın dersinde bööyle ağdalı ağdalı: " Teyk keeer ov yooseeellf " demeye, telaffuza kasarken, hoop Nesrin hanım'ın dersinde: " Teyk ker "diyip çıkıyorduk Amerikan adamsendeciliğyle... Colour'u U ile mi, U'suz mu yazıyorduk diye yerlerde yuvarlanırdım hey gidi.. Bugün hala yanlışlıkla büyük İ harfine nokta koyunca, Ümmühan hanım çıkagelip kızacakmış gibi hissediyorum meen. 

Ama sonuçta ne oldu, hem İngiliz hem Amerikan İngilizce'sine aşina olmuş olduk efendim. Halihazırda da sevdiğim bir dil olduğu için, benim nankörlüğüme rağmen bırakmadı beni senelerce sağolsun...



* Ich Möchte Aynen Köfte *



Almanca dili ise hayatıma; anadolu lisesinden benden önce geçmiş ablacığımın bana yaz tatilinde zorla Almanca 10'a kadar saymasını öğretmesiyle girdi...Kız o zamandan birşeylerin sinyalini vermiş aslında ama, önüne geçemedik işte kader...



Şaka bi' yana, Almanca'yı lise hazılıkta İngilizce kadar yoğun olmayacak şekilde almaya başladım. 

İlk öğretmenimiz dersi sallamamıza müsade eden, sevimli tonton bi' amcaydı ve fakat; çok geçmeden hayatımıza Herr Mekik fenomeni girdi, sayesinde hasarlı kablolarımız hepten yandı!. Hem dersi 5 saniye bile kaynatmadan büyük bi' kasvetle işler, hem de arada tuhaf; espri desen değil, ayar desen hiç değil tarzı çıkışlar yaparak o zavallı ergen yıllarımızı iyicene çıkmaza sokardı. Netekim Almancam daha o ozamandan gelişmemeye başladı... 

Hee bir de bilen bilir, Deutsch Konkret diye Allah'ın cezası bi' ders kitabı vardı ki... Gel de bunalma. "Das Caravan Lied" isimli akla zarar şarkıyla, arabasına atlayıp otobana vuran gençlerin maceralarını tanık olurken, Prezentabl Uzaylı Rocky, ' Familie Schulz Macht Urlaub ' derkeeen kendimizi kaybederdik Allah sizi inandırsın... 

Tabi Almanca dilinin olmazsa olması Artikel ezberlemeyi de unutmayalım... Ki kendilerini hiç unutturmaz zaten o namussuzlar...


Ben bir de lisedeki bu travmatik deneyimimden sonra adeta kaşınarak tam 2,5 yıl, üzerine para da vererek Almanca kursuna gittim a dostlar! Allah'tan bu seferki hocamız, aslen Alman -ama çoğumuzdan Türk-, sevimli bir kadıncağızdı. Gerçi dersi makaraya alıp Türkçe konuşmaya başlayınca gözlerinden beeyle alev çıkararak " Auf Deutsch Bitte! " demesiyle, kolunda S S arması görür gibi olurduk o ayrı :)

O günler de geride kaldı, ben deli dana gibi kursa gide gide, ola ola Mittel Stufe ( orta seviye ) olup bitirdim... 

Ülen İngilizce'de bi' motivasyon var, ne bileyim zart diye level değiştiriyorsun: " Bak şimdi upper intermediate oldum " felan deyip seviniyorsun. Ama bu Almanlar' da 3 level var... Totonu da yırtsan Mittel'de kalabiliyorsun... Ne acı..Orta...


Bende zaten bu dili bırakma potansiyeli vardı ezelden, onun için kendi nankörlüğüme kalmadan, çıktı gitti hayatımdan...Gerçi onca yılın emeğine yazık olmasın diye arada dürtüklüyorum tabi ama, bir yere kadar işte blogçuğum...


Benim deneyimlerim böyle yer yer karanlık olsa da, yabancı dil can'dır, öğrenilmelidir mutlaka... Türkiye'deki eğitim sistemi dengesizliğinden dem vurup yazımı bir :' Levent Kırca usülü mesaj kaygısı sevimsizliği' yle bitirmeyeceğim efenim; merak etmeyin...Yaşım ilerlerdi, yok sular kesildi demeyin öğrenin derim bu mereti... İnsana nerede, nasıl fayda sağlayabileceği hiç belli olmuyor zira... Hadi gudbay...

05.01.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder